7 Mart 2013 Perşembe

DOĞAL BESLENME DOĞA İLE BESLENME

DOĞAL BESLENME DOĞA İLE BESLENME  İnsanoğlu dünyada var olmaya başladığı andan beri açlık hissini gidermek için sürekli yeme eylemini gerçekleştirerek çağımıza kadar varlığını sürdürmüştür. Her çağın farklı beslenme alışkanlıkları, dönemin koşullarına göre farklılaşmış; gerek coğrafyalardan, gerekse iklimlerin çeşitliliğinden dolayı çeşitli beslenme biçimleri oluşmaya başlamıştır. Tarihin tekerleğin icadından beri yuvarlanarak günümüze kadar gelişi, farklı evrelerden geçmiş, gelişmiş koşulları da beraberinde getirmiştir. Bu durum bize insanın faaliyetlerinin her alanda yaşamsal değişkenliğe neden olduğunu göstermektedir. En nihayetinde insanın beslenme süreci değişimden de payını almış, her çağın farklı beslenme alışkanlıkları ortaya çıkmıştır. Avcılık ve toplayıcılığın yaşandığı insanoğlunun ilk zamanlarında beslenme oldukça ilkel nitelikte idi. tabii tarihi yorumlardan çıkaracağımız sonuç ve nitelemeler günün koşullarını da dikkate almayı gerektirdiği için en optimum ve olması gereken beslenme biçimi şimdi ilkel diye nitelendirdiğimiz beslenme biçimidir. Tarihsel olarak beslenmeyi etkileyen süreçler şu şekilde gelişmeye başlamıştır: Milattan önce: 200′ ler de Japonlar ilerde geleneksel içkileri olacak pirinç rakısı Sake’yi ürettiler. Daha sonra 327’de Büyük İskenderin orduları muz ve şeker kamışı yemeye başladı. 350’de ilk yemek kitabını Archestratos yazdı. 400’lü yıllardan sonra baharat yolu ile Uzakdoğu’dan Avrupa’ya besin maddeleri taşınmaya başlandı. Bu durum farklı kültürlerin beslenme alışkanlıklarının kaynaşmasını da sağlamıştır. Kuzey Hindistan’da şeker kamışından şeker üretilmeye başlanırken tarih Milattan önce 500’lerdi. İlkel buzdolabı olarak nitelendirebileceğimiz yöntemi Çinliler 1000’li yıllarda besinlerinin bozulmaması için kullanmaya başladılar.1200’de Mısırlılar yağda kızartılan yemekler yapmaya başlarken,1680’de gene Mısır’da Mayalı hamurdan ekmek yapılmaya başlandı. Hamurabi kanunlarına bakıldığında özellikle 1700’ ler de kıyılmış et ve tuzlanmış balığın tüketildiği anlaşılmaktadır. 2500’lü yıllarda Girit ve Yunan adalarında Şarap yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca Gılgamış Destanından da anlaşılabileceği gibi 3000’li yıllarda dönemin insanlarının salatalık, incir, soğan ve ekmek yediklerini görebiliriz. Aşağı Mezapotamya da 3500’ler den sonra şarap ve bira içilmeye başlanmıştır. 5000’den sonrada kaynatılmış hububat ve kızartılmış et yemeği yenilmeye başlanmıştır. Milattan sonraki süreç ise aşağıdaki periyotlarla gelişmiştir: Birinci yüzyılda batının ilk yemek kitabını Gaius Apicius yazdı. Gene Birinci yüzyılda Vandallar Batıya tereyağını getirdi. Beşinci yüzyılda İskoçya’da viskinin atasıVisce beatha üretildi. Onuncu yüzyılda Karanfil ve zencefil gibi baharatlar Yahudi tüccarlar tarafından Avrupa pazarlarında satılır hale geldi. Roqueforts peyniri ilk kez bu yüzyılda üretildi. On ikinci yüzyılda Almanya’da modern anlamdaki ilk tereyağı ortaya çıktı. Aynı yüzyılda İngiltere’de beslenme amaçlı Midye yetiştiriciliği yapılmaya başlandı. On üçüncü yüzyılda Ringa balığı Avrupa nufüsü nün yarısını doyurmaya yetiyordu. On dördüncü yüzyılda Konserve yöntemini HollandalıWilhelm Beuckelszon geliştirdi. On beşinci yüzyılda ilk cam şişeler Fransada üretilmeye başlandı ve Venedikte ilk kez çatal kullanıldığı kayıtlara geçti. Gene on beşinci yüzyılda Fransa Kralı1. François’nın düğününde ilk kez tabak kullanıldı, İtalya’da ilk dondurma üretildi, Venedig’de ilk kahvehane açıldı, Beşamel sos ilk kez kullanıldı, 14. Louis Paris’de ilk kez çatal kullandı, Fransız kimyager Denis Papin düdüklü tencereyi icat etti, Viyana Kuşatmasının ardından ilk gerçek cafe açıldı, Cordon Bleu icat edildi, Dom Perignon şampanya yı icat etti. On sekizinci yüzyılda ise; Sir John Montagu hızlı yemek yiyebilmek için sandöviçi geliştirdi, Paris’de halkın gidebildiği ilk restoran açıldı, ‘Boulanger’i simli lokantanın camında insanı yenilediği (restore) iddia edilen çorbanın afişi asılı olduğu için bu işletmeye “restoran” tanımı yapıldı, Camemberts peyniri üretilmeye başlandı, Aşçılar ilk kez bugünkülere benzeyen uzun “aşçı şapkası”giymeye başladı, Steril hale gelmiş ve paketlenmiş ilk gıda maddeleri Nicolas Appert tarafından üretilir, Ruslar hızlı yemek yenen yerler için ilk kez hızlıanlamına gelen “bistro”kelimesinden bistro kavramını geliştirdiler, New York’daki Delmonico’s restoran ilk kez basılı yemek menusu kullandı, Hava gazı ile çalışan ilk pişirme ocağı Southampton’da üretildi, Fransız Ferdinand Carre ilk buzdolabını üretti, Louis Pasteur pastörizasyon yöntemini geliştirdi, George Pullman ilk kez yemek vagonunu trenlerde kullanmaya başladı, Ünlü aşçı Auguste Escoffier, opera sanatçısıNellie Melba için peşmelba (peach melba) tatlısını üretti, New York’un ilk pizza restoranı Spring Street’de açıldı, Retoran eleştiri rehberi Guide Michelin ilk kez Paris’de yayınlandı, ABD’de ilk hamburger zinciri kuruldu, ABD’de ilk dondurulmuş gıda üretildi. Beslenmenin genel süreçleri yukarıdaki örneklerle ortaya konulmuş ve bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Zira çoğaltabileceğimiz beslenme süreçleri ile ilgili gelişmeler son dönemlerde kendini özellikle modern hayatın kurallarına göre biçimlendirdi. Örneğin fast food, (GDO) genetiği değiştirilmiş organizmaların tüketilmesi ve organik gıda adı altında çeşitli ifadelerle yeni beslenme şekilleri icat oldu. Hal böyle iken pazarlama anlayışı da bu yönde kendini yenilemeye başladı. Artık doğal beslenmenin, doğaya uyumlu beslenmenin yolları aranmaya başlandı. Yeni süreç, yeni algılayış beslenmenin belki de en ilkel hali olan doğallığı tekrar yaşamak istiyor; çünkü modern yaşam insanlara plastik bir beslenme anlayışı, doymayan obezite durum ları ile da sıfır beden hastalıklar armağan etti! Doğal dengenin küçük ama en ağır unsurları olan arılarımızla Doğal gıda üretimi sürecinde kaliteli ürünlerimizle sizlerle birlikteyiz. ÜRETİCİSİNDEN DOĞAL BAL

29 Ekim 2010 Cuma

POLEN'DE BULUNAN VİTAMİN VE MİNERALLER NELERDİR :



POLEN
Polen de tam 22 çeşit aminoasit, 27 çeşit madensel tuz, doğal hormon, enzim, coenzim, pigment, karbonhidrat ve ferment vardır.

Polende bulunan başlıca asitler pantothenic, linoleik, ascorbik ve araohidonik'dir. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise varlığı polende tespit edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bulunan iz elementler alüminyum, nikel, titaniyum ve çinkodur.

Dünyaca tanınmış bir araştırma örgütü CNRS Araştırma Örgütü'nün; Araştırma Uzmanlarından Armond PONS; kitabında polenin bütün vitaminleri taşığıdığını açıklamıştır.

Polende bulunan vitaminler A, B1, B2, B3, B4, B5, B6, B7, B8, B9, B12, C, D, E, H, P, PP'dir.

Polende yüksek oranda rutin vardır (rutin kılcal damarları etkiler, aynı zamanda kalp kasının çalışmasını güçlendirir).

Chauvin ve Lenormand'ın araştırmalarıyla polenin antibiotikler içerdiği kanıtlanmıştır. Grecean ve Enciu'nin bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin Staphylococcus, Salmonella, Ecoli ve Bacillus anthracis'e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerini engellediği tespit edilmiştir.

Polende insan yaşamının ihtiyacı için her şey mevcuttur. Bulundurduğu (oglio-elementler) madenler, aminoasitler ve en son olarak zengin çeşitli vitaminler yanında; protein, yağ, şeker, madeni gıda, hormon, büyütücü faktör, pigment; beyin ve vücutça yorgun insanların tüm ihtiyacını karşılar. Anemi (kansızlık) hastalarında, bir ay süre ile her gün bir kahve kaşığı polen yedirilen bünyelerdeki alyuvarların; milimetre küpte 500.000 arttığını göstermiştir




POLEN NASIL VE NE KADAR KULLANILIR   :

Günde kullanılması gereken Polen miktarını Tübitak Bilim ve Teknik'de yayınlanan önerisi aynen aşağıdadır.
"Beklenen iyileştirmenin gerçekleşmesi için ne kadar polen gereklidir ? Caillas'ın bildirdiğine göre kesin sonuçlu bir tedavi için günde 32 gram polen yeterlidir. Sağlıklı yaşamın devamı içinde 15 gram polen alınmalıdır. Polen kullananların söylediklerine, kendi deneylerimize ve arıcılar birliği üyelerinin kanısına göre, yukarıda verilen miktarların yarısı kadar bir doz bile yeterlidir. Bir kahve kaşığı polen 4 gram gelir. Genel durumumuzu sağlıklı tutmak için 2 kahve kaşığı polen alınmalıdır.

Yapılacak kürün dozu
Birinci hafta 15 gram polen sabahları aç karnına alınmalıdır, iki ve üçüncü hafta günde 30 gram sabah kahvaltısından 15 dakika önce yarısı ve akşam yemeğinden 15 dakika önce diğer yarısı alınmalı, dördüncü haftada ise uygulama birinci haftada olduğu gibi tekrarlanmalıdır. Bu küre ilave olarak her sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğe polenli bal sürülmeli ve bu yolla da 8 gram polen alınmalıdır."

24 Ekim 2010 Pazar

AKASYA BALI

doğal şartlarda, kendine özgü kokusu ve tadı ile çok ayrıcalıklı bir baldır. Akasyabalı  çok uzun süreden beri tedavi edici ve tatlandırıcı olarak kullanılmaktadır. Besleyici ve kuvvet vericidir. Mikropların üremesini önler. Yara iyileştirici etkiler gösterir. Çocuklarda sık görülen ağız iltihaplarına (aft, ağız yarası) karşı başarı ile kullanılır. Akasyabalı , bileşiminde bulunan çeşitli vitamin, mineral, organik asit ve enzimler nedeniyle hazım edilmesi kolay , besleyici ve birçok hastalığa karşı koruyucu ve tedavi edici özellikler gösterir. Akasya balı , bileşim maddelerince zengin oluşu nedeniyle özellikle sağlıklı yaşamda önde gelen gıda maddeleri arasında yer almaktadır. “Balın, difteri, boğmaca, verem, ülser, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500’e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Balın bilinen bu özellikleri sağlamasında, antimikrobiyel, antioksidan ve büyüme faktörü biyoaktivitesi gösteren bileşenler etkili olmaktadır” Yararları nedeniyle balın her gün düzenli olarak tüketilmesi.Akasya ağacı Doğu Karadeniz şeridinde oldukça yaygın yetişen bir ağaç türüdür.Nisan ve mayıs aylarında çiçek açar ve tatlı bir baldır                           

Sağlığınız için organik balekini seçin
 
www.ekinemekgida.com

ekinemekgida@hotmail.com

0533 698 39 35

YAYLA ÇİÇEK BALI

Yayla çiçek balı Ülkemizde doğası bozulmamış,Çiçek florası bol olan, Türkiye’nin en verimli, Kaçkar yaylasındaki  kır çiçeklerinden elde edilir. Açık renkte hoş bir koku ve keskin tadı olan bu Yayla çiçek balı,Yayla çiçek balı, kahvaltıların olmazsa olmaz denilebilecek bal çeşididir.Aynı zamanda bölgemiz biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynak yönetim projesi kapsamında Dünya Çevre Birliği UNESCO'nun koruması altına alınan bölgede Yayla çiçek balı üretimini yapmaktayız.Düzenli olarak alınan 1-2 çorba kaşığı Yayla çiçek balı nın sinir sistemlerini güçlendirdiği ve insanın ıhtıyacı olan enerjiyi sağladığı bilinmektedir.Balın kalitesi ve çiçek sayısı nın çokluğuna bağlıdır.Bunun için diyoruzki Kaçkar Yayla çiçek balı çok değerli ve besleyicidir


Sağlığınız için organik balekini seçinwww.ekinemekgida.com

ekinemekgida@hotmail.com

05336983935

                         

SAĞLIĞIMIZ VE BAL

Sağlığınız için organik balekini seçinwww.ekinemekgida.com

ekinemekgida@hotmail.com

05336983935




Balın Fizyolojik Etkileri
Bal enerji sağlayan  değerli bir besin maddesi olarak,  yara ve yanıkların tedavisinde ve birçok hastalıklarda ilaç niyetine kullanılmaktadır. Balın fizyolojik özellikleri ve kullanımı konusunda bir çok literatür vardır.
*Bal doğal bir enerji kaynağıdır. Bu nedenle bebekler, yaşlılar, sporcular, hasta ve düşkünlerle birlikte normal sağlıklı insanlar tarafından da severek ve bilinçli olarak tüketilmektedir.
*Bal yeni doğan bebeklerde sütten yararlanmayı ve kemiklerde kalsiyum fiksasyonunu artırmaktadır. Sadece süt ile bebeklerde oluşan (anemi) ve anorexia yı önlemektedir.
*Bal iştahı artırmakta, enerji ve direnç kazandırmaktadır.
Balın Sindirim Sistemine Etkileri
Bal besinlerin daha hızlı sindirilmesine neden olmakta, sindirim sistemi enfeksiyonlarında, kabızlığın giderilmesinde oniki parmak bağırsağı ülserlerinde ve karaciğer rahatsızlıklarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Balın Solunum Sistemine Etkileri
Bal karasal iklime sahip ve gün içi ısı farkının fazla olduğu bölgelerde soğuğa ve soğuk algınlığına karsı, ağız, boğaz, ve bronşlardaki rahatsızlıklarda ve enfeksiyonlarında doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu özellikler balın antimikrobiyel etkisinin yanı sıra baldaki früktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Balın Yara ve Yanıklarda Kullanımı
Bal günümüzde modern tıpta besleyici ve nemlendirici özelliği nedeniyle birçok kozmetik kremlerinde, açık yaralarda, yatak yaralarında, ülserlerde ve yanıklarda doğrudan sürülen ilaçların yapımında kullanılmaktadır. Bal enfeksiyonları önlemekte, doku oluşmasını hızlandırmakta ve yara ve yanık izlerini azaltmaktadır (Hutton 1966; Manjo, 1975; Armon, 1980 and Dumronglert, 1983). Esit miktardaki Bal, çavdar unu ve zeytinyağı karışımı ile hazırlanan kremin günde 3 kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği bildirilmektedir (Lu~hrs, 1935; Lu cke 1935)
Balın Göz Hastalıklarında Kullanımı
Balın bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında basarı ile kullanıldığı bildirilmektedir (Mikhailov, 1950). Ayrıca kornea ülserinin de saf bal ile veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği bildirilmektedir.

Şeker Hastalığı ve Bal
Zaman zaman hakiki ( ! ! ! ) balın seker hastalığına iyi geldiği seklinde yazılar çıkmakta veya söylentiler duyulmaktadır. Bunun bilimsel bir dayanağı yoktur ve yanlıştır. Bal da kan sekerini yükseltir ve fazla alındığında seker hastalarını komaya sokabilir. Ancak eşit miktarda alınan bal, kan sekerini çay sekerine oranla daha az yükseltmektedir. Bu nedenle seker yerine az miktarda bal kullanılabilir.
Balın Antimikrobiyel Aktivitesi
Balda mikrop üreyemez çünkü Seker konsantrasyonu çok fazladır. Balın PH sı 3.5-4.0 civarındadır. Baldaki enzimler inhibin (H2O2) oluşmasına neden olur.
Not: Isıtılmış ballarda antimikrobiyel aktivite görülmez veya yok denecek kadar azdır.
Balın Kullanım Alanları
Sofralık olarak kullanımı (Petekli, süzme, krem bal, meyveli bal, aromalı bal, kuruyemişli bal, polenli bal, arı sütlü, propolisli bal vb.) Gıda sanayinde besin elementi veya tatlandırıcı olarak kullanılmaktadır. Pasta ve fırıncılıkta tatlandırıcı ve bayatlamayı önleyici olarak kullanılmaktadır. Seker, şekerleme, helva reçel ve marmelat sanayi. Süt, yoğurt, dondurma sanayi inde. Alkollü ve alkolsüz içki sanayi inde. İlaç sanayi inde (Öksürük şurubu vb)
Bal ve Apiterapi
Balın besin içeriğinin insan sağlığına etkisinin yanı sıra olağanüstü bir özelliği de vardır ki, bu özellik antimikrobiyal aktivitesidir. Balın bu özelliği nedeniyle Hipokrat zamanından beri hastalıklarda tedavi edici bir araç olarak kullanıldığı bilinmektedir. Eski Mısırlıların; cerrahi pansumanda, göz iltihaplarının tedavisinde, Çinlilerin ve Hintlilerin de; çiçek hastalığının yayılmasını önlemede hasta vücudunu bal ile kapladıkları bilinmektedir. Orta çağda, yara ve yanıkların bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların agız ve boğazlarına içten balın sürülmesi ilginçtir. Bazı Nijerya yerlileri balı halen öksürük kesici olarak kullanmaktadırlar. 

İnsan vücuduna etki eden çoğu mikroorganizma balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içerisinde de barındırmamaktadır. Öyle ki Mısır piramitlerinde bulunan ve Postum'da M.Ö. 6. asra ait çömlekler, içindeki balların biraz katılaşmakla beraber vasıflarını hiç kaybetmemesi, balda mikroorganizmaların yaşayamadığını tarihi bir gerçek olarak göstermektedir.

Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde birinci sınıf mikrop öldürücü olarak bal kullanıldığını, Almanya'da yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, baldan bu yönü ile istifade edildiğini görmekteyiz. Alman Dr. Zaiss'in mikrop öldürücü olarak balı tentürdiyot 'a tercih ettiğini belirtmesi de ilginçtir.

Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı 1981yılında Dünya Sağlık Formu tarafından da önerilmiş olup, Pharmaceutical Journal'da (Eczacılık Dergisi 1982) apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarına antimikrobiyal etkisinin olduğu rapor edilmiştir.

1992' de yayımlanan Bee World dergisinde, balın antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili orijinal makalede Kur'an-ı Kerim'de ki konu ile ilgili ayetler verilmiş (bknz:Kuran ve Bal) ve bu doğa üstü gıdanın insanlar için şifa kaynağı olduğu açıklanmıştır.

Balların antimikrobiyal aktivitesi için farklı mekanizmalar ileri sürülmüştür. İleri sürülen mekanizmalardan biri, balın sahip olduğu yüksek şeker konsantrasyonudur. Bir diğer sebebi de balda enzimsel olarak üretilen H2O2'dir. Üçüncü olarak da balın düşük pH'sıdır (ort. 3.2-4.5).

Balın çeşitli hastalıklara karşı tedavi edici özelliğini incelemek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Bu konuyla ilgili ilgi çekici çalışmalardan birisi 1991'de King Suud Üniversitesi tarafından yapılanıdır. Yapılan bu çalışmanın sonunda gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserine sahip hastalara, alternatif bir tedavi olarak balın tek başına veya antimikrobiyal bir ajanla uygun bir bileşiminin kullanılması önerilmiştir.

Farklı bal tiplerinin antimikrobiyal etkileri arasında büyük değişiklikler vardır. Floral kaynakları farklı olan ballarda görülen varyasyon asitlik, ozmolarite, H2O2 ve diğer komponentlerin farklılığı nedeniyle olmaktadır. Lavanta, karahindiba, balçiği, ve kolza balları yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken orman gülü, okaliptus ve portakal nispeten düşük aktivite göstermektedir.

Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka bildiriş te , eşit miktarda bal, çavdar unu ve zeytin yağı karışımı ile hazırlanan kremin günde üç kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği sonucuna varan Lucke'nin bildirişidir( Lucke, 1935).
Bal, karaciğer rahatsızlıklarında da başarı ile kullanılmaktadır. Bu başarıda balın antimikrobiyal etkisinin yanında, fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliği de önemli sayılabilir.

Balın çeşitli araştırmalar sonucunda, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini azalttığı (Arman, 1980; Dumronglert, 1983), bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında başarı ile kullanıldığı bildirilmektedir (Mikhailov, 1950). Ayrıca kornea ülserinin de saf bal ile veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.


Sağlığınız için organik balekini seçinwww.ekinemekgida.com

ekinemekgida@hotmail.com

05336983935

KARAKOVAN KESTANE BALI

Sağlığınız için organik balekini seçin
www.organikbalekin.com    
www.ekinemekgida.com

info@organibalekin.com       ekinemekgida@hotmail.com

05452750323
                   
05336983935

EKİN EMEK ORGANİK EKİNBAL Tamamen doğal alanlarda konuşlanan kara kovan larımızda doğal bal üretilmektedir. Arılarımızı kışın Karadenizın dağ köylerinde kışlatırken,bal sezonunun başlaması ile birlikte Kaçkar Dağlarındaki Yüksek yaylalara götürülmekte ve bal sağımını da burada yapmaktayız.
Kestane karakovanbalı süzme  olarak Tamamen Doğal ortamda hiçbir zirai ilaçlamanın yapılmadığı alanlarda üretmiş olduğumuz  ürünlerimizi Trabzon Tarım il müdürlüğü ve Gebze yüksek teknolojiler enstitüsü laboratuarlarında analizi yapılarak sağlığa uygun ortamda ambalajlanarak , en uygun fiyat ve yüksek kalite ile halkımıza sunmayı görev bilmektedir…
 EKİN EMEK ORGANİK EKİNBAL "Artvin’in Borçka, Hopa, Arhavi ve  Murgul  ilçelerinde, arıların kestane  çiçeği ve komar ağacı çiçeğinden üretilen "Artvin karakovanbalı" balı, anzer balı gibi, birçok   hastalığın   tedavisinde kullanılıyor. Haziran sonlarına doğru sağımı olan balın; özellikle mide, karaciğer, çocukların sağlıklı gelişmesi, yaşlılarda ise bütün hastalıklara karşı vücut direncinin en üst seviyeye çıkartılması, hemoroit, ve üst solunum yolu hastalıklarına iyi geldiği belirtiliyor. "

Balın:  
- Cılız ve zayıf kalmış çocukların gürbüzleşmelerini sağladığını biliyormuydunuz!... (bknz:sağlığımız ve bal) http://www.ekinemekgida.com/Kurumsal.asp?ContentId=5

Balın; Cinsel gücü artırmaya iyi geldiğini biliyormuydunuz... (bknz:sağlığımız ve bal) http://www.ekinemekgida.com/Kurumsal.asp?ContentId=5

EKİN EMEK GIDA

Sağlığınız için organik balekini seçin
www.organikbalekin.com    
www.ekinemekgida.com

info@organibalekin.com       ekinemekgida@hotmail.com

05452750323
                   
05336983935


Bizler EKİNEMEK Ailesi olarak beslenmenin hayati önem taşıdığını ; Günümüzde ise dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de beslenmenin ana maddesi olan gıdalar üzerinde oynanan oyunları  fark ederek, "Doğrudan üreticiden tüketiciye" şiarından yola çıkarak, hiçbir endüstriyel işlemden geçmeden, halkımıza DOĞRU BESLENMENİN DOĞAL GIDA ÜRÜNLERİ ile olduğu bilinci ile DOĞAL GIDA ürünlerini sunmaya karar verdik.





* Ülkemizde doğası bozulmamış, sanayi atıklarıyla kirlenmemiş, geniş ve çok çeşitli bitki örtüsüne sahip, biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynak yönetimi projesi kapsamında Dünya Çevre Birliği  "UNESCO" nun koruma altına aldığı Artvin-Rize  havzasında kestane ağaçlarının bulunduğu yerlerde konuşlanan kara kovan peteklerde üretim yapmaktayız.
*İşletmemiz Türkiye'nin ender yerlerinden olan Doğu Karadeniz’in Artvin-Rize sınırları arasında organik  gıda üretimi ve pazarlaması amacı ile kurulmuştur. Kuruluşumuz hemen ardından bölgede organik olarak üretilen ürünleri  sertifikalandırmak için başvuruları yaparak çalışmalarına başlamıştır. Tamamen doğal alanlarda konuçlanan  kovanlarımızda doğal bal üretilmektedir. Arılarımızı kış aylarında Karadeniz’in dağ köylerinde kışlatırken, bal sezonunun başlaması ile birlikte Kaçkar Dağları'ndaki Yüksek yaylalara götürmekte ve bal sağımını de burada yapmaktayız. 
Ayrıca bölgemizde de yetişen Karayemiş; Kivi; Yaban mersini (likapa) diye bilinen besin değerleri yüksek Şifalı bitkiler arasına giren ürünlerin meyve ve yan ürünlerini (reçel, şurup v.b) ; Yine en güvenilir laboratuarlarımızda analizini yaparak sağlığa uygun ortamda ambalajlayarak halkımıza en uygun fiyat ve yüksek kalite ile sunmaktayız...